Bugün modern siyasette kolektif çıkarlarla bireysel çıkarların nasıl uzlaştırılacağına ilişkin soru önemli bir yer tutmaktadır. “Halkın egemen olduğu” düşünülen demokrasinin kamusal iyiyi sağlayacağı konusundaki iddialar da tümüyle gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü bu rejimin, en son aşamada, kamu yararını tahrip edecek şekilde bireysel çıkarları toplumun çıkarlarının önüne geçirme ihtimali vardır. Hem günümüzde, hem de demokrasinin olanaklarını ve yetersizliklerini kendi döneminde gerek problematik, gerek tarihsel olarak çok iyi analiz ederek ortaya koyan Aristoteles için demokrasi rejimi en çok erdemli olması beklenen rejimdir. Aristoteles’e göre, sitenin ortak iyiliği söz konusu olduğunda hem yurttaşların, hem de yöneticilerin bu erdemleri özümsemesi için eğitilmesi gerekir. Ancak yoksul, cahil ve dezavantajlıların yönetimi olan, görevleri toplumun bütününün ihtiyaçlarını karşılamak için hizmet etmek olan gerçek halk önderleri yerine halk avcıları demagogların ortaya çıkmasına zemin hazırlayan demokrasi; kamusal iyiyi, ortak iyiliği sağlamaktan uzaktır. Bencil çıkarların toplum çıkarlarının önüne geçtiği, yurttaşların çıkar peşine düştüğü ve halkı etkilemek için her şeyi yapan halk avcılarının bulunduğu bir rejimde kamusal iyiden söz edilemez. O hâlde ideal bir yönetimde toplumun tümünün iyiliği ve mutluluğu için yurttaşlar yasalara uymalı, devlet yönetimi de eğitimli insanlara bırakılmalıdır. İşte o zaman Plâton’un deyişiyle, “Hükümdarlar filozof, filozoflar hükümdar olsaydı, kentlerin yüzü ışırdı.”